Düşünce veya fikir, edebiyat eserlerinin özünü dolduran, içeriğini oluşturan, ona hakiki kıymetini kazandıran iki temel unsurdan biri olan konu veya temadır. Aklın, zekanın ürünü olan düşünce, edebi eserin varoluş nedenlerinin de başında gelir. Düşüncesiz eserler, kişisel fantezilere kurban giderler. Şiirde dile getirilen düşünceye tema, nesirde anlatılan düşünceye de konu demek gerekir. Recaizade Ekrem, “Her bir eser-i edebinin ruhu efkardır. Esalib ise eşkal-i hariciyeden ibaret kalır,” diyerek düşüncenin önemini vurgulamıştır. Edebiyat eserini bir insana benzetirsek içerdiği, özündeki düşünce, insandaki ruh gibidir. Biçim ise, vücut ve ten gibi dış unsurlardan ibarettir. Ruh olmayınca ten yaşayamaz, ten (şekil) olmayınca ruh (öz/düşünce) barınacak yer bulamaz.

Eskiler, düşüncenin zihinde doğmasına “icad”, sıraya konmasına “tertib”, başka şeylerle karıştırılmamasına “vahdet” demişlerdir. “Fikrin bir cihetten doğruluğu ‘hakikat’ her cihetten doğruluğu ‘selamet’tir” ilkesi, kadim ediplerin düsturu olmuştur. Herhangi bir sebeple söylenmiş/yazılmış düşüncelerin doğru, yanlış, aldatıcı olabileceğini vurgulayan Mustafa Nihat Özön şunları kaydeder: “Doğru bir düşünce bir gerçeği anlatandır: ‘Bütün insanlar ölür. Bir düşüncenin bir kısmı doğru bir kısmı da yanlış olursa Aldatıcı veya paradoks düşünce olur. İlk bakışta doğru gibi görünüp de esasında yanlış bulunursa böyleleri aldatıcı olur: ‘Zevk, mutluluğu meydana getirir. Herkes tarafından kabul edilmiş bir görüşe karşıt olursa paradoks düşünce olur: ‘Ağlamak ve dua etmek aynı derecede bayağılıktır. Bunlardan başka düşünceler konularına göre de, derin, atak, ulvi, sadedilce, garip, nükteli, aşağılık, adi olabilir.”  Yukarıdaki ayrımı “konularına göre” değil de, mahiyetleri itibariyle demek daha doğru olurdu kanaatindeyiz.

Bu yazı, “Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü” adlı eserden alınmıştır.