Eski Türklerin başlangıçta defin merasimini ifade etmek adına kullandığı “yuğ/yoğ” terimine dikkat çeken M. Fuad Köprülü, yuğ merasiminin uygulanışını şöyle açıklar: “Bir kimse ölünce, cesedi çadırının içinde yere yatırılır. Bütün akrabası birer koyun, at veya sığır kurban ederler. Bunlar çadırın haricinde yere serilir. Sonra hepsi atlar üzerinde feryatlar kopararak çadırın etrafını yedi defa dönerler ve kapıya gelince yüzlerini bıçakla yaralarlar; kan gözyaşlarına karışır”. Yuğ terimi daha sonra “ölü aşı” veya ölüler için verilen yemek ya da ziyafeti ifade eder olmuştur. “Yuğ/yoğ” teriminin yaşamış olduğu anlam değişiminin izlerin Von Gabain ve Kaşgarlı Mahmud’un açıklamalarında gözlenebilir. Von Gabain, “yog” kelimesinin yog=yog etmek kelimesiyle aynı kökten gelmiş olabileceğini öne sürer. Gabain ayrıca “yog” kelimesinin “besin, yemek, sevinç” anlamlarına da geldiği Moğol dilindeki anlam değişimlerine de vurgu yapar. Bu anlam, Kaşgarlı Mahmud tarafından kısmen kabul edilir: onun için “yog” kelimesi, ölünün gömülmesinden sonra üçüncü veya yedinci günde yenilen yemeğin adıdır. Ayrıca Kaşgarlı Mahmud, “yog”tan türeyen “yog basan”, “yoğdu”, “yoğla-” gibi kelimelerin varlığına da işaret eder.*
Yanılmıyorsam kan ağlamak deyimi de bize bu ritüellereden kalma. Fiziksel olarak gözyaşına kan karıştırılması asırlar boyunca sembolik bir anlam kazanmış. Bu sembolik anlam şiire de yansımış haliyle:
Ruhi’nin iki beyti:
Ġam degül ķan aġlasam ol serv-i gül-ruĥsārsuz
˘Āşıķam bulmaz tesellí ĥāšırum dildārsuz
Būstān-ı ġamda başum çizginür dolāb-veş
Aķıdur ķanlı yaşını gözlerüm tízāb-veş
Bu da Emir Sultan’dan:
Akar gözlerümden yaş yerine kan
Zerrece görünmez gözüme cihân
Deryâlar nûş idüb kanmaz iken cân
Âşıklar kandıran ummânı buldum
Emîr Sultan dir ne hoş bâzâr imiş
Âşıklar seyr idüb gezerler imiş
Cümlenün maksudı ol dîdâr imiş
Hakk’a karşı duran divanı buldum
İşte Ahmed Fakih:
Gelecek nesne gelür çare yoktur
Gerek sen yaş yerine aglagıl kan
Bu yazı, Halil Altay Göde’nin ve Nezih Tatlıcan’ın “Türk Halk Anlatılarında Ölüme İlişkin Tabu ve Kaçınmalar” adlı eserinden alınmıştır.