Kandinsky’de resimsel yaratıcılığın anlaşılması resimde biçim sorununun anlaşılması ile eşdeğerdir. Bu anlamda, Kandinsky, resmin var olabilmesi için elinde renk ve biçim gibi iki araç olduğunu bunlardan da yaratıcılığın temelinin yalnızca biçim olduğunu şöyle dile getirir: “Sadece biçimdir, (gerçek olsun-olmasın) nesnenin canlandırılışı olarak yada bir mekanın, bir yüzeyin salt soyut sınırlanışı olarak bağımsızca var olabilen.” (Kandinsky, 1993, s.54).
Renk ve biçimi iki temel unsur olarak belirledikten sonra biçimin vazgeçilmez oluşunu vurgulayan Kandinsky resimsel yaratıcılığın kaynağı olan biçimsel öğeye ulaşmanın yolunun “İçsel zorunluluk” tan geçtiğini söyler ve bu içsel zorunluluğu oluşturan ögelere de “mistik” öğeler der, (Yaratıcılığın temelinin sezgisel oluşu da burada kendisini gösterir.) ve bu öğeleri şöyle sıralar;
“I- Her sanatçı, yaratıcı olarak kendine özgü olanı ifade etmek durumundadır.
II-Her sanatçı, çağının çocuğu olarak o çağa özgü olanı ifade etmek durumundadır.
III-Her sanatçı, sanatın hizmetçisi olarak, genel olarak sanata özgü olanı vermek durumundadır.” (Kandinsky, 1993, s.54).
Sezginin, birinci bölümde değinilen, analitik yöntemden bağımsız olan ve bu yöntemin karşısında olan niteliği, Kandinsky’nin resimsel anlayışında ve sanat kuramında açıkça görülür. Kandinsky’nin sanat anlayışının “akılcı” olduğunu düşündüren genel kanının tersine onun anlayışı sezgiseldir ve duyguyla ilgilidir. Kandinsky bu durumu şöyle dile getirir : “Sanat, duygu üzerine etkili olduğuna göre ancak duygu yoluyla etkili olabilir. Orantılar ne kadar güvenilir, dengeler, ağırlıklar ne kadar hassas da olsa, kafa hesabıyla tümdengelim yoluyla ortaya asla doğru dürüst bir sonuç çıkmaz.”
Bu yazı, Mustafa Karaçavuş’un “SANATSAL YARATMA SÜRECİNDE BİR YÖNTEM: DENEYİM OLARAK SEZGİ” adlı eserinden alınmıştır.