Buradan yola devam eden mutasavvıflar aşk-ı mecazi (“geçici aşk”) ile aşk-ı hakiki (“gerçek aşk”) arasında bir ayrıma giderler. “Gerçek aşk”a götürecek bir köprü işlevi gören “geçici aşk”, Allah’ın güzelliklerinden yalnızca bir tanesine, bir güzele gönlünü kaptırmaktır. Mutasavvıflara göre, “geçici aşk”ta yaşantılanan tümüyle adanmışlık duygusu, kendini karşılıksız bırakış ya da kendi benini yoksayma ve sevgiliyi yüceltme deneyimleri “tevhid” (Allah ‘ın birliğine inanma) için bir önhazırlık niteliğindedir. Bu duygunun olgunlaşıp evrilmesiyle kişi tek bir  güzelden tek tek güzellere, tek tek güzellerden de güzelliğe, yani “gerçek aşk” aşamasına geçer. İnsanlık ile evrende varlığa gelen, kendini bunlarda gösteren tek bir güzelliğe, saltık güzelliğe, yani Allah’a, Allah aşkına ulaşır. İşte bu nedenle, tasavvuf öğretisine göre İslam dini sözcüğün tam anlamıyla bir “aşk dini”dir.

Bu yazı, Serkan Uzun ve Ü. Hüsrev Yolsal’ın “Felsefe Sözlüğü” adlı eserinden alınmıştır.