Fikirlerimizin bazısı yaşıyor, bazısı ölüyor. Peki fikirler gerçekten ölür mü ya da ölen fikirlere ne olur? Hayatımız üzerindeki bütün etkilerini yitirirler mi yoksa ölü bir ikiz kardeş gibi bilincimize mi tutunurlar? İkinci durum geçerliyse, entelektüel dünyamızın kaosun hüküm sürdüğü bir dünyaya, varlığımızın tuhaf bir varlığa dönüşmesi gerekir. (Dönüşmediğini kim söyleyebilir)
Tevhid, ilk olarak bütün benliğimizle kulak kesildiğimiz farklı bir ses gibi bu iç ülkenin birliğini sağlıyor, bu tuhaf varlığı tekrar insan formuna sokuyor. Suyun üzerinde yürümekten, havada uçmaktan daha büyük bir mucize. Hele ki bu dalgınlık çağında.
“Allah’a uzanan yollar nefesler miktarıncadır,” denir. İster Kitab’ın kendisiyle, ister bir rehberle, ister akılla, ister doğanın kendisiyle olsun, hangi ayetten yola çıkılırsa çıkılsın, tevhidin, olduğundan daha iyi -buradaki iyiyle ölü ikiz kardeşleri bünyeden atmayı kastediyorum- hale getirmediği insan yoktur.
Peki bu dönüşümde, estetiğin doğasını aradığı “güzel”den pay yok mu? Gerçek güzel, karşılaşma anındaki obje ve subje ikiliğinin ortadan kalktığı bir deneyim değil midir? Hegel’in “bir olmak“ fikrini yadsıyabilir miyiz? İnsanın İslam ile karşılaşıp İslam olması, ölülerin yokluğunda tek bir dirinin kalması demek değil midir?
Irâkî, Lemaât adlı eserinde soruyor: “Yoksul fakir bir adam nasıl padişah olabilir? Sivrisinek gibi gayet zayıf bir mâhluk; Süleyman Peygamberin bulunmuş olduğu şanlı bir mertebede nasıl bulunabilir?
Bir yoksul dilencinin padişah olması garip değildir. Garip olan şudur ki: Padişah varken bu yoksul fakir nasıl padişah olmuştur?
Çok tuhaf olan iş ve pek nadir bir gidiş şudur ki: bu onun aynı olunca o nasıl oluyor ve ne oluyor?”
İslamiyet’in dönüştürücü estetiği, vahyin, insanı fıtratındaki ahlaki kalıplara tekrar dökerek, ne eksilterek ne de çoğaltarak onu bütünlük içindeki yeni bir forma sokmasında kendini göstermiyor mu? Bu sanatsal süreç “bir”in içinde birleşerek yaşanmıyor mu?
İşte kafamın içinde yaşayan fikirlerden biri: Zirveye ulaşan bir dağcı hayran olur manzaraya ve bir daha aşağı inmek istemez. Dağ olur.